Sıkça Sorulan Sorular

Sıkça Sorulan Sorular

Siyaset kurumunun sendikaları arka bahçesi, ya da tapulu malı gören anlayışından bıktık. Toplu sözleşme masaları da dahil verdikleri talimatların! yerine getirilmesini istemelerine başkaldırdık... Sendika üyesi olan kamu çalışanlarının iradelerini ipotek altına almalarından ve hatta yok saymalarından çok yorulduk. Fütursuzca sendika seçimlerine müdahil olmaları, her türlü baskı ve tehdit ile sendikaları dizayn etmeye çalışmaları artık yeter dedirtti. "Fikri hür, vicdanı hür, İrfanı hür" bir anlayışla bağımsız sendikacılık yapmak; hür ve eleştirel düşünceyi özümseyen, çok sesliliğe saygıyı garanti altına alan çalışmalar için varız. Tüm kamu çalışanlarının ekonomik, sosyal, kültürel ve mesleki kazanımları ile hak ve menfaatlerini koruyup geliştirmeyi amaçlıyoruz. Mücadelemiz memurun vicdanının yanısıra cüzdanının da hür olması mücadelesidir. Çalışma hayatında emektir en yüce değer ve onun da temeli liyakattir anlayışındayız. 

işkolumuzda yerleşik bilincin hürriyet ve bağımsızlık noktasında topluma örnek olucu davranışlara dönüşmesi yolunda çalışmalar yaparak. Kutsal bir görev icra eden kamu çalışanlarının meslekî dayanışma haricinde bir ortak çareleri olmadığı düşüncesiyle birlik ve beraberlikle, bilinç ve cesaretle hareket edebilmesini geliştirerek; bu amaç doğrultusunda faaliyetler sergileyerek. Sendikamızın tüzüğünde de yer aldığı şekliyle kamu çalışanlarının gerek mesleki gerek sosyal alanlarda gelişimini desteklemek üzere çeşitli desteklerin sağlanması sendikamızın amaçlarından birisidir.

Yok. Sendikacılığın zaaflar üzerine kurulmasına, ayrımcılığın ve ötekileştirmenin teşkilatlanma yöntemi olarak kullanılmasına karşıyız. Hiçbir şekilde siyasetin güdümünde olmayacağız, siyaset mahfilini ancak çalışanın sesini duyurma ve hak arama mecrası olarak görme tarafındayız. Başkalarında yanlış gördüklerimiz ve eleştirdiklerimizi yapma tekrarına düşmeyecek bir sistem oluşturma iddiasındayız. Kişilerin ve kurumların ilkeleri gölgelemediği bir kadro hareketi başlatıyoruz. Hürriyetçilik her noktada şiarımızdır. Zira özgürlük de, irade beyanı da kutsaldır.

Normal bakıyor; biz onları rakip olarak değil, kendimizi onların yerine güçlü bir alternatif olarak görüyoruz. Yani sendikal anlamda tüzüğünün gereğini yerine getirme çabası içinde olanlar dertdaşlarımızdır, sendika kisvesi altında eğitimin ve toplumun yozlaşması adına dert üretenlerse sistemik mücadele kapsamımızdadır.

Çünkü kadın kol, uzantı değildir; bağımsız bir bireydir. Cinsiyet ayrımı bu tip yapılanmalarla yerleşik hale getirilmektedir.

Bir mum yakarsınız, bir kısım karanlıklar dağılır; şikâyetlerimizi çıralar – kandiller haline getirdiğimizde yolumuz da, ufkumuz da aydınlanır. Kötü gidişe son vermek, kötü gidişe sessiz kalmak gibi zihnimizin bir kararıdır. Ki bizim meşalemiz hürriyetçi azim ve kararlılığımızdır.

İlkeleri kişilerin ve kurumların önüne aldı. Bu bağlamda tüzüğüyle ve manifestosuyla kendini bağladı. Partisel güdüm eğitim çalışanlarının zaaf göstermesiyle, kendi gücünün farkına varamamasıyla mümkün; buna mukabil nicelikten önce üye niteliğimizi pekiştirici çalışmalar temel tedbirlerdir. Kadrolarımız yarınlarımızın teminatıdır.

İçeriği doğru mesajlarla dolu ve pedagojik olarak yetişen nesillerin istendik yönde olumlu davranış kazandırma adına doğru bir oto telkindir. Geri gelmesi coşkumuzu arttıracaktır.

Bilim, hak ve özgürlükler sacayağında düşünüyoruz. Eğitim sistemimizin de temelini oluşturan bilimsel çalışmaların, tavsiye ve tedbirlerin anayasal güvence altındaki hak ve özgürlükleri kısıtlamadan toplumsal faydaya dönüştürülmesi elzemdir.

Kesinlikle yapılan yanlış uygulamayı kabul etmiyor ve hatadan derhal dönülmesini bekliyoruz.

Yunus’un “Bunca varlık içinde bitmez gönül darlığı” sözünden hareketle tercihiniz aynı zamanda vicdan aynanızdır. Hürriyet fikrini ve bağımsız davranış düşüncesini bilhassa kamuda ‘olmazsa olmaz’ olarak görenleri aramızda görmekten mutluluk duyarız.

Devlet işverense sendikalı sayısıyla ilgilenmez, çalışan sayısıyla ilgilenir. Uslu çocuk sendikacılığı yapanlara şov malzemesi vereceklerine tüm çalışanların maaşlarına o primin misliyle artış yapılmasına yol verilsin de görelim.

Havacılık tazminatının adaletsiz dağıtımı başta olmak üzere İşyerlerimizin bizzat kendisinin içeriği boşaltılmış, itibarı minimize edilmiş ve birkaç teknolojik ameliyeden ibaret kalmış çalışan haklarınının bütün paydaşlarıyla birlikte toptan masaya yatırılması gerektiğini ve çalışanların tüm haklarının yasal düzenleme altına alınmasını istemekteyiz ve Siyasî iktidarların deneme tahtası olmayacak bir yapıya bismillah demeliyiz.

Evet ama toplumsal birlik ve beraberliğimizin bekası, kederde ve sevinçte bir millet olabilmenin sigortası olarak; bir slogan ve heyula olarak değil.

Değişiklikler toplumsal konsensüsle olmalı ve genellik arz etmelidir. Hem emekliliğe hak kazanma noktasında hem de görevin yaş sınırıyla hitamı noktasında memur, işçi, asgarî ücretli, işletmeci, siyasetçi vs. Bir bütün içerisinde değerlendirilmelidir. 65 yaş nedeniyle meslekten el çektirilen bir kişi siyaset üzerinden ülke yönetiminde karar verici olacaksa tümden bir daha düşünülmesi gerekir.

Değişiklikler ve yenilikler kazanılmış hakların kaybına yol açamaz. Maç oynanırken kural değiştirilmez. EYT de bu bağlamdadır, müktesep hak iade edilmelidir.

Hem kayıtsız kalmamalıyız hem de insanın makinaların gölgesinde kalmamasının bir yolunu aramalı ve bulmalıyız. Dijital çağ ile birlikte gitgide hayatımızın içine sirayet eden yapay zekâ ve algoritmalara teknolojik fetiş unsuru haline getirilmeden ve insanın varoluşsal anlamı nesneleştirilmeden vâkıf olunmalıdır. İnsanın varlığını anlamsızlaştıracak işlere bulaşmadan üretim, özgün proje, patent ve yaratıcılık bütün eğitim kademelerinde alabildiğine teşvik görmelidir.

Devlet soyut bir kavramdır oysa millet somuttur, canlıdır. Toplumlar, ortak refahları adına aralarındaki işbölümünü kafalarında devlet olarak canlandırırlar. Asıl olan millettir ve devlet milletin hizmetkârıdır. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözünün sağlaması; toplumsal katmanlar rahat ve mutlu değilse devlet de işlevsiz demektir, insanın yaşatılmadığı devletler gerçekte ölüdür.

Millîlik millete ait olmaktır. Millet olma hissiyatınız yerlerde sürünüyorsa işkolu da yapılanlar millî falan değildir. Millîlik bakanlıkların ön takısı değil bir duyumsama ve bir davranış pratiğidir. Atatürk’ün anladığı anlamda millîyiz ve her alanda eğitimi bu milleti çağdaş uygarlığa taşımanın tek yolu olarak görmekteyiz.

Var ve peyderpey bunları işkolumuzda yer alan kamu çalışanları ile paylaşmaktayız. Dahası olaylara bakıştaki farklılıkları zenginlik olarak görmekteyiz. Klasik zihniyetin dışına çıkmak lazım zira reformlar bile o zihinsel donuklukta nesillerimizle birlikte heder olup gidiyor.

Elbette, hatta tüm şube yada genel merkez yönetiminin tamamını bile oluşturabilirler. Tamamen istek ve gayretlerine bağlı.

Memura düşük ücret politikası ve siyaset yasağı mevcut düzenin emniyet supaplarından birisidir. Mesleğine yaraşır bir ücret alan ve siyasete doğrudan dahil olabilen kamu çalışanları ile sosyal ve siyasal hayata kalite gelir kanaatindeyiz. Zaten bu iki bariyer bu yüzden var.

Uzaktan bakıyoruz. İmkân bakımından ve mecburiyetler kaşsısında tabii ki bir alternatif. Fakat bu, özünde miş gibi yapmaktır. Uzaktan ancak öğretim olabilir; eğitim ise yüz yüze ve insanların birbirlerinin canlı varlığından kolektif bir etkileşimdir. Araya perde koymak değil sahici bir ortam oluşturup hayata hazırlamaktır.

Genelde iyi şeyler; artıları var, eksileri de var. Bilgiye ve etkileşime kapalı değiller, öncekilerden farklı baktıkları noktalar fazlasıyla var. Fakat bazı yaşamsal tecrübelerden mahrum olarak yaşamak durumundalar ve onlara gerçeğini unutturacak kadar etkin bir sanal hayata aşinalar. Onları anlayabilir ve hatalarımızı onlara miras bırakmadan özgürlük ve özgünlük yolunda onları takviye edebilirsek gelecekten umutlanmak için bir nedenimiz olur.

Bu kapanacak 20 saniye